26 Kasım 2010 Cuma

İS'Lİ GEÇMİŞ ZAMAN

kalbim paramparça
aldırma

tıpkı bu hasır çardaklar gibi
aldırma zamana

ne çocuklar geçti bahçeler yeşildi
büyürken geçtim nehirden
yatay evren

gözlerim güler
günlerim ağlar
büyürken geçtim yanından

söyledim mi sana
en uzun kelebeğin öyküsü
en kısa bizim hayatımız

böyle aldın koynuna beni
taze bir kır vardı gözünde
sonra sarıya sardı gökler
ne severdim solarken sarıyı

söyledim sana
sarının sonu tutuşmaktır
kupkuru ağaçta baharı beklemektir

sen yoktun ben bir ormana aşık oldum
böyle girdim koynuna
ismimi yazdı koynuna

daha aşka çok bahar uğrayacak
daha başka çok bahar ağlayacak

kalp kalbe karşıdır
göz gözde demlenir
bütün düşler beynin üzerindedir
bütün ayaklar beynin altındadır
ayakların cezası ömür boyu gidememektir...


YAZAN : Emre YAZAN

20 Kasım 2010 Cumartesi

YILDIZ - HIRSIZ



yıldız çalarım ben
çatılarda gölge gibiyim geceleyin

göklerin mücevheridir onlar
dokunduğum anda avuçlarım buz olurlar

kötülük etmem kimseye bundan başka
yıldız çalarım ben;
aklımdan bir kıta göç ettiğinden beri

sivri pabuçlarım bir de kel kafam
başkaca hinliğim yoktur

hayran olduğum ay'dan çekinirim bir tek
yalnızca o görür kopardığımı çocuklarını
affetsin diye tanrı ve ay'a ayrı ayrı yalvarırım

buradan ince bir yağmurla yeryüzüne ineceğiz
torbamda yıldızlar ;
gündüz birer taş gibi


gece olunca anlıyoruz
ömrüm ve zaman beyazda duruyor
zümrüt ve diğerleri ışıltıdan doğuyor

çalıyorum tüm renklerini gecenin
mavi ve siyahta bir kül kadar renksizim
ancak yıldızların aşkı içimde kırmızı şimdi

odama asacağım onları ki;
gölgem bile naif bir tüle dönüşsün
parlasın gözlerim ve pencerelerim

ayaklarım yerde , aklım göklerde
bir fanus gördüm düşümde
alemlerden aleme nefes nefese

göklere çıkamazsam
gökleri getiririm bize

Çizim: graphiceverywhere
YAZAN : Emre YAZAN
Fotoğraflar: Bedirhan PEHLİVANLI

10 Kasım 2010 Çarşamba

Uzay boşluğu. zannedersem tek eksiğimiz uzay boşluğuydu. 

Sandalyeye oturdu, kafasını ellerinin içine aldı ve saçlarını çekerek acının içinde birşeyler uyandırmasını bekledi. herhangi birşey, herhangi bir duygu. Acı arttıkça onu düşündü; bir kıvılcım, ufak bir sızı. Hayır, hiçbirşey. kalemi ve kağıdı yere savurarak dizlerinin üzerine yere düştü. Ellerini kavuşturarak yukarıya doğru baktı ve kafasını sallamaya başladı. 3 sene diye düşündü. O günden buyana geçen tam 3 koca yıl. ve koca bir hiç. 3 yıl öncesini şimdiye bağlayan ince pamuk ipliği, gökyüzünün sınırlarını çizen bir ufuk çizgisi gibi; gri, hareketsiz. Gökkuşağının bittiği yerde bir kazan dolusu altın vaadeedilmesi gibi; çizginin gölgesi altında kalan herkese mutsuzluk vaadediyordu. Tıpkı o günden sonra hayatına giren herkese onun bahşettiği gibi. yapmacık muhabbetler, heyecansız flörtler, tutkusuz seksler. Arkadaşları haklı olmalıydı, yada belki de konuşan testosterondu. farketmez. Dönüp dolaşıp geldiği yer yine aynı nokta. Bu masa, bu sandalye, bu kalem, farklı boş sayfalar. Odanın bir köşesinde buruşturulup atılmış kağıt yığınına baktı. Ziyan olmuş hayatlar, kaçırılmış fırsatlar. Belki paralel evren de şansım yaver gitmiştir diye düşünerek hayatında ki önemli karar anlarını hatırlamaya çalıştı. Ve hemen kendisinin kahkaha olarak tanımlayacağı bir ses çıkardı, anılar dağıldı. Kelebeğin etkisi mi, kafasında filler tepinse hiçbirşey değişmezdi. Ama belki.

Belki o son içkiyi içmeseydi. O son öpücüğü almasaydı. O son bakışı atmasaydı. O son anda direksiyonu kırabilseydi. 

Eve gidebilseydik. Müzikle sevişebilseydik. Kollarımda uykuya dalabilseydi.

Gülümsedi ve yığına başka bir kağıdı buruşturup attı.
Yazan: Erdem Abidinoğlu

8 Kasım 2010 Pazartesi

hayatta herşey bir mastürbasyon. ilişkiler başladıkları zaman ki heyecanlarını hiçbir zaman korumuyorlar. yeni bir insanı tanımanın heyecanı, eski bir insana tahamül etmeye çalışmaya dönüşüyor. aşk da bunun mazareti. ve bunları yazmama, dolayısıyla bilmeme rağmen aşkın ızdırabını çeken güruhta ki gerizekalı yandaşlarım ile saflarımızı sıklaştırıyoruz; klişe, insanın içini cız ettiren repliklerimizle moralimizi yüksek tutup düşmanı olmayan bir savaşta taauruza kalkıyoruz. 
tepeleri aşıyoruz, ağaçların etrafından, kayaların üstünden atlıyoruz, teker teker gerizekalılar tepelerden yuvarlanarak, ağaçlara çarparak, kayalarda sekerek çekişiyor. bazıları diğerlerine yardım ediyor ama kendilerini götürmekten acizler, yine de parçalarını feda ederek onları ayağa kaldırmaya çalışıyorlar, yolun sonunda ona ulaşacakları ve başka bir ruha da bu yüce uğur da yardım edeceği için kendilerini mağrur görüyorlardı.
ben ise bu savaşı önceden vermiş, vaha zannettiğim kumlarda gereğinden fazla debelenmiştim, düşenleri umursamadan ileri doğru yürüyordum. kendini kandırmanın bilincin de, ama yine de amacına ulaşmak isteyen amaçsız bir asker. gözümü ufka dikip sadece yürüyordum, tepeler sallanmaya, dallar üstüme düşmeye, kayalar altımdan yuvarlanmaya başladığında ki yaşadığım dejavu bile bu yoldan beni alıkoyamıyordu. artık gerizekalı yoldaşlarım azalmaya ve birbirlerine yardım etmemeye başladı, bazılarının kolları, bazılarının bacakları eksik. hepsinin kafasında aynı düşünce, farklı yüzler. ama gözlerinde ki parıltı yola çıktıklarında kinin yanında bir esinti gibi kalmış artık. dejavu’yu tekrar yaşıyorum. gözlerin de kendi silüetimi yakalıyorum; bitmiş, tek kolu olmayan bir gölge. aşağı bakıyorum; kolum yerinde. ama göğüs boşluğumun olması gereken yerde bir yük var, bir yumruk icabına bakıyor. yada ben öyle düşünüyorum.

bir tepe, yemyeşil uzun otlar. soğuk, denizden gelen bir rüzgar esip saçlarını savuruyor parçalanmış gerizekalıların. son bir gayret; bir adım, bir sürünme, bir rahatlama çığlığı. aklım da, gördüklerim ve anılarım birbirine karışıyor, ne ummam gerektiği bilmiyorum. bilinmezliğin getirdiği korku, yolculuk boyunca ilk defa koşmama neden oluyor. tepeye doğru çıkıyorum, herkes arkamda. zirve de güneşin ışığı mızrak gibi alnımı deliyor. gülümsüyorum. martıların çığlıkları, deniz kokusu. ve o anda hatırlıyorum; akbabaların çığlıkları, kumların uğultusu. yere düşerken arkama bakıyorum; sadece çöl, bir kol parçası ve kan kokusu.
YAZAN: Erdem Abidinoğlu

5 Kasım 2010 Cuma

ÖLÜ ARABA 1

soluduğu tozlardan öksürmüştü küçük çocuk.öğleden sonraları bu kime ait olduğunu bilmediği arabaya geliyordu.camları hergün biraz daha kırılan, tekerleri hergün biraz daha toprağa gömülen , zamansız arabanın arka koltuğunda uyuyakalıyordu..gözlerini açtı ve ön koltukta yaşlı bir adamın kendisine baktığını farketti. ne kadar bu yabancının kim olduğunu merak etse de tekrar olduğu yere başını koydu.adamın üstünde ki kot şort arabada ki herşeyden daha tozlu geldi gözüne.bir süre aynadan adamın kirli saçlarını alnına yapıştırmaya çalışmasını izledi.yabancıdan çekinmiyordu,belki arabanın hareket etmesinden korkabilirdi ancak ikisinin de bunu yapmak istemediğini hissediyordu.parmaklarını öylesine hareket ettirirken ön koltukta oturan adamı düşündü kendi aklınca ;yolunu kaybetmiş meczuplara benzemiyordu ,belki elinde bir tezgahta dikkat çekmeden birşeyler satmaya çalışan bir adam.. acaba yalnızca kendisinin farkında olduğunu sandığı bu arabayla bir ilgisi varmıydı ?bunu ona sormak için doğrulması gerekmiyordu ,
bu arabayı terk eden sen misin? burada ne arıyorsun?
bu arabanın gerçek sahibi şimdi tıpkı burada ki sıcak gibi boğucu bir ülkede olmalı,onu tanıyorum..
bu arabayla her gece tüm yaşadıklarını eksiksiz anlattığı dostlarıyla şehrin tepesine çıkardı,bir ailesi yoktu eski bir zamanda yaşıyor gibiydi.arabası,kıyafetleri,eşyaları ve arkadaşları olmayan bir zamana aitti sanki.
arabasını çok mu seviyordu ?
bir gece ; arkadaşlarının yanından erken ayrılmıştı,varlığını ve gerçek bildiklerini neden bugüne kadar elinin tersiyle itmemişti? neden başkalarının gözlerinin içinde kendi yürek çarpıntılarını aramalıydı sanki? yalnızca arkasından seslenen öte bir sesmişcesine onu dinlemeye koyulduğu sırada da senin yaşlarında bir çocuğa çarpmıştı.çocuğu arabaya alıp sadece ceketini kanayan yarasına örtmüştü,çocukla birlikte arabasını bırakmıştı.bugün ilk kez bu arabayı gördüm ve olanları düşünmek istedim biraz..

YAZAN : Emre YAZAN

4 Kasım 2010 Perşembe

Çizen:Bedirhan PEHLİVANLI

-,+

Yağmurlu bir pazarda sobalı evde eski türk filmi izlemek ne kadar depresifse aynı evde dışarıda 30cm kar varken cam kenarındaki yatakta kalın yorgan altında yatıp sobadan sızan ışığın tavana vuruşunu izlemek de bir o kadar huzurludur.

Yazan:Bedirhan PEHLİVANLI

DİŞİ DÜŞÜ

Kapıların ardı mı özgürlük ?
Açıklarda yüzülebilen hoşluğun mu gidilebilen
Her insanın hikayesinden kesişen yollar
Rüzgarla bir olmuş da üflüyor kulağıma
Hiç bir yerde olmayışımı
Senin şehrinde de geceler oluyor mu
İçine her düştüğünde geç olan?
Şu kesif karanlıkta
Beni sarhoş eden dolunaya güvenmeyip de ne yapayım
Utangaç melekler sabaha sığındılar
Ortasında kaldık hayatın
Tanıyamadığımız yüzler oldu uyandığımızda
Yaşamdan dönülmüştü
Artık iyilik edemezdi ayaklarımız bize
İzlerin bıraktığı izler
Kırılgan camlara dönüştüler
Yılmadan aşkı arayan herşeye karşı
Rezil bir ihanetin içindeydik
Senin olmadığın şehirlerin gecelerinde ağlayamıyoruz
Benim olmadığım gece olmadı
Senin olmadığın şehirlerin gecelerinde bütün bunlar böyle oldu
Beni haklı bulan gece olmadı
Korkacağım ellerinden sabah
Eğer beni seversen yine kendime kaçacağım

YAZAN : Emre YAZAN

MAKET

Bitmiş sigaralar

Bitmiş ilaç kutuları

Bitmiş soslu makarnalar

Bitmiş patates kızartmaları

Gitmiş misafirler

Gitmiş kokular

Bitmiş ciğerler

Sararmış perdeler

Ağlamış kadınlar

Kovulmuş kiracılar

Paslanmış trabzanlar

Kullanılmış bez ayakkabılar

Yırtılmış posterler , bir de ıslanmış

Kırılmış porselenler

Dökülmüş dişler

Yitirilmiş sağlıklı zihinler

Atılmış broşürler

Okunmamış , yırtılmamış takvimler

Harcanmış tüm zamanlar

Kalmamış mecaller

Bitmemiş umutlar

YAZAN : Emre YAZAN

GÖZ-GÜZ-YAZ

ne kadar çıplak ayakların
bedeninden öte en çirkin onlar
bakıyorsun balkonumdan yenilmeyecek gibi bir daha
adını öğrenmiştim dahasını söylemedin zaten
bilmiyorum kaç gün oldu unutmayalı
otellerden hüzün kapmışsın
çarptığın kapıların rüzgarı mı
dalgalanan saçların
yabana atmıyorum temaşanı
küçük bir çocuk olduğun günlere giderken
küçülüyor gözlerin
izliyordum seni
istemem dokunmak kanayıverir ellerim
yalnızlığın bencildir kendini bilir
acır kendine bakar içine
savunuyorum sessizce yüceltir gibi
gürültü sürülerinden seni
sırtına bir sandalye yaslanmış
keşke yazmasaydım bunları
çizebilseydim resminizi

YAZAN : Emre YAZAN

17 Ekim 2010 Pazar

Çizen: Bedirhan PEHLİVANLI
                                                             Çizen: Bedirhan PEHLİVANLI

KESİF

ateşe yaklaşmak gibi
bu ekin , bu parlama
çıtırtılar arasında
bu yıldız tarlası
yanacak
ışığında hatırlayacağız
bir adım geride
can çekişen sarıyı
kırmızıdan bileceğiz
bu hüzün , bu ıslak
benliği susuz bırakmak için
gölgede kalma cezası
bilge ışığa varmak içindi
ayaklarımızın sürgünü
ilerleyen bir haz sancısı
demirleri eriten
güneşle kutsanmış lacivert nehirler
gideceğiz dünyadan
bundandır kapıların sürgüsü
inanacak ellerim, açacak
ağaç gövdelerinde uyanacağız
yılanlar gezinirken bedenlerimizde
iyileşecek ve bileceğiz iyiyi
sonrası zehir ve unutmak
bu balçık , bu ipek
yanacak
otların hışırtısı
yakalayacağız alevleri havada
bir an
içeride kor , dışarıda duman

YAZAN : Emre YAZAN

9 Ekim 2010 Cumartesi

TANIŞMA

tepenin üstünde elinde ki merceği aşağılarda ki çimenlere doğru gezdiriyordu..gezinen gözleriydi  aslında.gördüklerinin ona sunduğunun arkasında olanı arıyordu bilinçsizce.karşı tepelerde kendi gölgesi kendisini izliyordu. aynı çimenleri oturmuş izliyorlarken güneşin varlığını yağmurla daha bir hissetti.bütün bir açıklık,yeşiller ve kahverengiler sırlarıyla gurur duyarcasına ona köklerinde olanı göstermek istemiyor gibi toprağa tutunmuşlardı.. oysa dokunmak istiyordu tepeler gibi kıvrımlarına canların .. yine içeride var olan dışarıdan görülmeyen ve inanılan tüm sistemlere mürid olmak..sakil iradesinin üstünde güçlü duran incecik bir dalın teniyle hem hal olabilmek için bildiklerini küfesine koyup buralara kadar tırmanmıştı.. tırnaklarının ellerinin yalnızca bir uzantısı olmadığını anlaması için..



uyandım rüzgara


kelebekler uyandı


oyuklardan doğdular


çiçeklerin oldular


seviştiler


ömür göklerden bulut emmeyi öğrenir


bir gün


bir günde ölürüm


içine düşer imgenin


kutu kutu pense


kanat kanat uçuşan sendin öyleyse


üzerimde doğmanın pelerini


yaşamak isterim


genç siyahtan geç beyaza


bir gün


bir günde doğarım

yükseklerde


YAZAN : Emre YAZAN

5 Ekim 2010 Salı

FAKİR

boşluğa salınmış katar
hem özgür hem şaşkın
hayalin yok ise
hafızanla başbaşasın

ey yolculuk
böcek seslerini duyduğunda
nerede saklanacaksın?
özünden içre bir nefes yok ise
okyanusun parlak mavisi
hangi ara uzayın öz oğlu oldu?

sair çitlerden seyretsen de
sendeleyeceksin
göl ve saat ; durmuştu
yeşil; mavide durmuştu
görüntü, sirenlerle
siyah künyesini arıyor
felaketinin

sizler o sırada
ellerin kavisiyle dualar yakmaktaydınız
kilise duvarlarına çamur niyetine
boyalar duvarlarla bir oldukça
dilekleriniz ahenksiz
divane terennümünde


yarım bu dua
üşür bu ceket
dönerken cam memleketine
irkileceksin

fani bir tabloda
aczinin aksini soyunurken
güllerine dikenini batırırken
tam kalbinden bir kesit
kıpkırmızı
uykundan edecek

YAZAN : Emre YAZAN
Çizen: Bedirhan PEHLİVANLI

3 Ekim 2010 Pazar

ÜÇ TEKRAR BİR SENKOP

yolunda mıdır
kanımda mıdır
bilmediğin
ne kadar fazla
güneş açtı
içinde bir kıpırtı

ağaçlara tutunan dallarda
dönüp duran ten saati

sen miydin uyandığım
koynunda gümüşi saçlarının
zehrini emiyor

güne sancıyor al al gözlerde
ateşten kundak

yaralısın zahir
başın yerde
cürmün serde
geçer yanından mevsim

bulut sandın
yağmur yağdın
gün saydın
can verdin
şer gördün
cin savdın
sen buldun
ben bildim
dün vardın
tez bildin
geç öldün
hiçe saydın
aşka aydın
can bildin
can saydın
koynuna aldın
kör uyandın
nice kandın


kayıp mıdır
arkamda mıdır
bildiğim
ne kadar toy
güneş söndü
içimde bir kıpırtı

saatlerde dönüp duran
yaprak hışırtısı

benmiydim izinden kaçan
aklımda kırk kanat

YAZAN : Emre YAZAN

5 Eylül 2010 Pazar

SARMAŞIK

aşk ile ışık

ruhuna ermek ister
ayfalardan sarı
çiçekler kopar
ben uzak
mercan hazlarında
parmak uçlarında
eriyen deniz yıldızı
olsa olsa
sezgi bağışıklığı
gitmeden gördüğün
avuçlarına sardığın
körlerin renk hülasası
üflersen yüreğine
yine senden yana
eserim
külleri aşağılayan
ateşi kutsayan
sen-ben karmaşası
fırtına bağımlılığı
iki yüz görsen
hatıranı tutsak etsen
sandallar kıyılara
tutunamaz
örgülerine tutturduğun
oyuncak bebekler
beşiklerde uykusuz
tararsın saçlarını
elbiselerinden çiçekler kopar
yine de senden yana
akar suyum
sandıklarda kahve rengi elbet
aradığın mor olmalı
nakış nakış dua işlemelisin
derimize ömürlük
ne kadar eski hüznün
gözün köz yorgun
biliyorum
fersah fersah dalgın
seyirlerde
tazeliğin
yedi yaşına
salkım salkım uzanmakta

YAZAN: Emre YAZAN
ÇİZEN:Bedirhan PEHLİVANLI

4 Eylül 2010 Cumartesi

ÇİZİM:Bedirhan PEHLİVANLI

ÇAKI ÇAKMAK AYNA TARAK

gün garibana
gölge olsun ağaç yoksa
kaput sağlam postal çamurda
eh peçete gazete
her yanımız tuvalet beyim
nehirlere düşsek de yıkanmış sayılmayız artık
tırnaklarımın arası mı beyim
ne sen gör ne ben utanayım
yarım eldiven gibi haybeye üşüyorum
mazot mayhoş teneke sarhoş
önce köprüler sonra ben uyurum
dalga desen felek gibi zahir
ayağımıza kadar geliyor da
köpüğünü seyirdeyiz
her yanımız deniz beyim
çayımız tütün otumuz sırra sınır
dönmese dünya sanki ellerimiz titremeyecek
yollar nasırlı yollar
neresinden baksan mavnaya çıkar
keyif çatana da keyfime çatana da
çarşaf deniz kayıtsız cevabını verir
kristal hallerde kırmızı perişan beyim
kayıkhanede kuruş devranı hükümsüz hasrette
payemiz kaytan idi ve gevrek
ince belli ara sıcak
üstümüze susam yağıyordu beyim
tarlalarca bereket beklerdik hep..

YAZAN : Emre YAZAN

31 Ağustos 2010 Salı

REVERANS

denizlerin hafızası yoktur
sular durulduğunda uyku savrulur
uykuların hafızası yoktur
yosunlarla örülü omurgasından
döne döne

düşlerden süzülene

her adımın bir ülke eder
merdiven meridyenlere
ine çıka

eşitliği boşlukta bilenlere

toprağın mayasını verin bana
çürümekse kabulüm;
çile çile
aslıma sor ki göğsünü yırtar can arar

aslını aynadan silenlere


pabucuna name takıştırmış güvercin sana
güle güle
ellerinle kalbine konduğun dem
haber beklemez ki , canın mecalin deminde

gündüz yıldız, gece bulut giyinenlere


daire dediğin özgürlük
çizgiler kavramlara sınır
hile,hile
başının çaresinin başında okuduğu son dua
bile bile

kan ağlayıp kanmayanlara
reverans

YAZAN : Emre YAZAN

9 Ağustos 2010 Pazartesi

YOKKUŞAĞI



Parmak hesabı ömür
Saymıştım yaz günleri zeytin ağaçlarını
Sonra eteklerde ceviz
Bir daha görmek de neymiş
Ölüm kasabaya inmiş
Uğramaz ki buralara
Benim gözümden dünya
Atlaslar kadar renkliymiş odalarda
Yeni günün töreni küllerin toprağa karışması
Öte ülkelerden gelen masallarda da hiç eksik olmazdı
Savrulan küllerin elbet toprakla kavuşması
Benim aklım daha büyüyecekmiş
İnansam da
Yalnız koklamak isterim meyveleri
Yaprakların arasında
Kasketli telaşeyi izleyen bilge incir gibi
Koca bir yağmur damlasını üstümde taşımak
Pencereler gibi gözü yaşlı değil
Tek ışığım karanlıklarda gözüm
Ölümsüz kuşlar;sizi şimdi hangi sabah benzetsem
Geceden kalmayım

ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI
YAZAN: Emre YAZAN

Turuncu gökyüzü

Güneşe ayırmış sevdasını gökyüzü
Ayırmış en uzun zamanlarını
Gökyüzü;
En derin varlıktır ki O
Hazırmış boşluğunu güneş ile doldurmaya
Kocaman bir yalnızlığı
Tereddütsüzce  unutmaya
Güneş;
Karanlığını silmiş gökyüzünün
derinlemesine
Bütün sıcaklığını teslim edip gökyüzüne
Kayboluvermiş ansızın derinliklerinde
Turuncu kalmış gökyüzü

Güneş ;
Bütün ateşini bırakıp gökyüzünün kucağına
Kayboluvermiş derinliklerinde
Yokluğun yarası oluşmuş gökyüzünün içinde
Gökyüzü;
Acısı ateş kırmızısı
Depreşince özlemi
Sararıp solmuş
Turuncu olmuş gökyüzü
Sonrası karanlık
Güneşin yokluğuna gece demişler
Matemine gece demişler gökyüzünün…
İçi hep turuncu kalmış
Yağmur bırakmamış sonraki gününe

YAZAN: Cömert Uygar ERDEM
ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI

MAKİNA GÜNLÜĞÜ

    ÇİZEN:Bedirhan PEHLİVANLI

7 Ağustos 2010 Cumartesi

MAKİNA GÜNLÜĞÜ

kırmızı/yeşil
dur ama düşünme
aç tekrar kapat

jilet mi dediniz
evet o da yaklaşır teninize
ama onunla konuşulabilir
senkronize havalarda
asla sizi rahatsız edemez

tekrar ritmimize dönersek
akım akım üstümüze gelen
kısa dalgalardan baş döngüsü üretmeliyiz bence
öyle şiddetli sallamalıyız ki başlarımızı
elektrik ateşin elementliğini kıskansın

düz çizgilerin istilası
zaman makinasına olan ihtiyacımızı erteliyor
bizim zamanla olan ilişkimiz
mühendis peygamberlerin mezuniyetiyle sona erdi
yerimizde sayarken bir ileri bir geri sallanabiliyoruz

yeraltından enerji havadisleri geliyor
titiz bir antenin kulağından öğreniyoruz;
beyinlerin ürettiği kablo karmaşasının
kraliyet katlarında komutlar vereceğini

teller direkler derken gönlümüz dayanmadı
kuşların ani kalp krizlerine
hızlı hızlı trenlerle manyetik atıklar köyüne göç eder iken

her şey o kadar yolunda ki
bulaşıcı bir iletkenlik ana ekrandan sevinçle karşılanıyor
reseptörlerin algısı bizlerin yaşadığı çağları
çoktan sindirdi

YAZAN : Emre YAZAN

6 Ağustos 2010 Cuma

SOKRATES


kılıçlar parlardı güneşle eş
elin kum,gözün kum,saatin kumdu
gaipten gelirdin sen

göz oyuklarında siyah küreler
haşa huzurdan zerreler
yaşardın milat nedir bilmeden

sakalların ak şimdi heykellerde
ellerin taş , gözlerin taş,mevsimin taştı
sokaklara inerdin sen

çürüyen evreni vaftiz sularına yatırmak olmazdı
kendini bilenler kendini tanımazdan önce
tapınakların önünde bekledin sen

sular yerine çöllerde aradığın öz;
kirletmedi seni yürüdün durdun yalın ayak
denizleri zehirledin sen

duygu yok bilgi var; hangi cephedeydik?
beden eğer bir kavramsa
kendinin karşısına geçip oturdun sen

ilkel asırların üstlerine basa basa
tanrısız çağlar gördün düşünde
estetik meşaleler düşledin sen


ÇİZEN : Bedirhan PEHLİVANLI
YAZAN : Emre YAZAN

4 Ağustos 2010 Çarşamba

KEM GÖZ

Çöp poşetinde sıkışmış sinek
Yüzmeyi bilmeyen balık
Uçabilmek nedir ki bildiğin korkularda?
İmdat yok , kontrol yok , kokulara açlık yok
Yardım edilir mi ki yasak ağlamalarda?
Ah ne güzel sigaram
Bir de huzursuzsun ki bin kere aldanmışsın
İhtiyaçlar dahilinde umursuyoruz birbirimizi
Şu sinekten bahsediyordum
Çıkamıyor süt kutusunu
Öldüreceğim çıkarırsam o boktan onu
Öldürünce rahatlıyoruz imhanın sihirli fiziği
Şayet kendisi çıkarsa bir yol bulup
Kopartır bakire boynumu ovuşturup ellerini
Rahat bir seks için yasal cinayetlere arzularımız
Cinnet kol gezer iken,
Ne ben galip , ne sinekler mağlup

YAZAN : Emre YAZAN

3 Ağustos 2010 Salı

GÜNEŞ GİRMEZ SOKAK

Güneş girmez sokak
El yazısı bir kader
Kafasına sinekler konmuş
Dikiş izleri gibi
Açılan her kepenk nafile
Zamanın saati orospu olmuş
Her döngüsü boşluğu kederler
Ahalinin zevzek sözcüsü
Yeni çaylara anlam kazandırıyor
Güneş girmez sokakta geçirilmiş günler
Yılların geçirileceği güneş girmez sokak
Sakal , bıyık , selam
Balya balya kumaşa takılan kedi tırnakları
Bir sürü köpek taşlardan kalkmış
Güneşi bekliyor
Bir tükürük , bir tokat , bin küfür
Yabancı pantalonlar
Üçüncül kişiliklerin arkasında
Eski güvenilir dükkanlar

YAZAN: Emre YAZAN

30 Temmuz 2010 Cuma

ADIM..

Urba , kerpiç gölgede
Sırt sırta sararmış yüzler
Bağlanınca birbirine
İnsanlarla develer
İçime almayacaktım bir daha bir şehri
Sessiz çimenlerin özgür toprağı
Ayaklarımı derinlere çivileyen
İrade ; toprağın ve göklerin üstünde
Toy ağıtın son dizesinde
Kahkaham boğazımda düğüm düğüm
Tüttürmüş yığınlar bir vesvese tohumu
İçimiz kavruluyor , gözlerim büyüyor
Bakmadan edemem ;
Tepeleri yok muydu bu sarılığın?
Yazgının yangınını efsunlu gözüyle kül eden?
Tanrım ; kavimlerin göğe
Sen yere bakmadayken
Neden göremiyoruz birbirimizi?
Beyazın sırrı , siyahın ayanı
Günahın rengi bundan böyle
Beyazın beyazı
Acıktım yedim verdiğin nimeti
Sende gördün ya gizlendiğimi
Artık herşey eskisi gibi olacak
Bulmamız gerekecek ;
Kulağımıza fısıldanan isimlerimizi hatırlamak için
Babamızı
Dünyaya gönderilen cisimlerimizi toparlamak için
Aklımızı..

ÇİZEN :Bedirhan PEHLİVANLI
YAZAN :Emre YAZAN

26 Temmuz 2010 Pazartesi

ÖLÜ GÜNAH

 

Koyu renklerden hediye

Gülümseyiş

Meyve özlerinin köklere doğru hareketi

Bekleyiş

Hiç derinde değil ölçüsüz hazlar

Uyanmak gibi

Eriyiş..

Konuşursak yalan çoğulluk

Bilmekle sanmak arasında tırnaklarım

Tutulmuş

Baktık herşey kaybetmiş

Küflü anılar yeni hayallerden hızla kaçarken

Başlar sahte diriliş

 

ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI

YAZAN: Emre YAZAN

25 Temmuz 2010 Pazar


Sakinle oturduk ;
eşyaların arasından geçtik
homurdanmalara aldırmadan
pencereye vardığımızda
ağzımızdan çıkan harflerin dumanı
kahveyi erteletti;

içimde ki sabit sesler aynı güne uyansak da
yerlerini değiştirerek
konuşmamı geciktirdi

odalarda delirmenin usülü yoktur;
dedi
ben algıdaydım henüz ;büyüklük küçüklük
delirmem için anlamam gerekti
mumlara neden sönmeden yetişemediğimi

boşlukta dönen çarklar gördük dişsiz , dilsiz
mutfak penceresinin önünde
bulduğumuz bakterilerle
beş taş oynarken
gözüm aşağı atlayan tek gözüme takıldı..

ÇİZEN : Bedirhan PEHLİVANLI
YAZAN : Emre YAZAN

24 Temmuz 2010 Cumartesi

+ ÖLÜ HÜCRE MEZARLIĞI +


Adam; çirkin
Ölü ; çirkin
Öldürmek ; çirkin
Sokaktakiler mi sıkılgan dolaşan
Evdekiler mi sabrını buruşturup fırlatan
Saplayan ; sapkın
Sapkın ; saplanan
Yaldızlı dua ; kadife örtü
Ellerimde titredi tek bir nefes
Doğdu , yaşadı ,kafiye tütsü
Evveli saatli düş , ertesi terli duş
Biçimsiz bir gölge vicdan gibi akıllara düştü
Kendini kilitlediği odadan tek bir ses
Kırmızıyla aklını karıştırdı ; çirkin

ÇİZEN : Bedirhan PEHLİVANLI
YAZAN : Emre YAZAN

23 Temmuz 2010 Cuma

TOZ - TÖZ

Evrilen , öğüten , uçuşan zaman
Küçültür bizleri bir resime sığdırır
Yaşam izni alınmış çaresiz toprak
Geçkin parçalarda uyumamış yüzün renkleri
Yırtılan kasabanın yolları ; ileri geri
Bir palto uzağı şehir
Çiçeğim elimden taştı
Babalar resimlerden çıktı
Duvarlar oyunlardan çıktı
Boş bir anlamdan sarılarak sağ çıktık..
Kayaların suyu incitmediği nehirdesin
Herkes güldürmeye geliyor seni sen neredesin?
Başı dönmüş seneler unutmazlar ki;...

ÇİZEN : Bedirhan PEHLİVANLI
YAZAN : Emre YAZAN

YİN - YANG

DERİ CEKETLİ ŞEHİRLERE SIĞINMAYINIZ ;
GÜNEŞ DOĞDUĞUNDA SABAH OLMAYABİLİR
BUGÜN ZİFİR ; KAYALARIN GÖLGESİDİR
YERLERİN DİBİNDE UYANAN , GÖKLERDEN İNMİŞTİR

DİK MERDİVENLER EŞLİĞİNDE DİNLEYİNİZ ;
ARŞ'A VARDIĞINIZDA , KALBİNİZ HENÜZ ÇARPMAYABİLİR
BUGÜN SÖZCÜKLER ; KİTAPLARIN YALANIDIR
GÖKLERDEN İNEN , YERLERİN DİBİNDEDİR

RENKLERİN KOYNUNDA UYUMAYINIZ ;
DÜŞÜNÜZ ÇALINDIĞINDA , UYKUNUZ VAR OLABİLİR
BUGÜN SİYAH - BEYAZ; BOŞ BİRER SANDALYEDİR
GÖÇLE KAVUŞAN TEK - İKİ ÜLKEDİR..

YAZAN : Emre YAZAN

22 Temmuz 2010 Perşembe


ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI

TUZLU ISLIKLAR

 şimdi açıldı yelkenler suya dönüp
renklerin tınısı , tayfanın istihkakı
fark etmelerine ramak kala
sarhoş olmaktan vazgeçiliyor
öyle ya da böyle memnun burnumuzun ucunda ki deniz
elleri birşeyleri tutar, harekete geçirir
başlar tatlı tatlı yolculuklar
elleri birşeyler karalar
yolculuğun şiiri olur
denizler mest , balıklar dost
tayfalar mutlu ağlar
bütün notalar '' RE''
bütün rotalar deniz olur

YAZAN: Emre YAZAN 

21 Temmuz 2010 Çarşamba

femur


ÇİZEN : Bedirhan PEHLİVANLI

PELVİS


dışarıda yağmurun farkında olmayan maymunların çubukları
yeni kıtaların sınırlarını mı çiziyordu acaba?
onların kahinlerden öğrendiği oyunların uzantısı olarak
yaşamak istemiyordum ..
bu kemikten ine,sığınmak için gelmedim.. yalnızca üreyecek olan her bir nesilden korkuyordum.. ancak biliyordum ki;
bu in dünyanın ilk üçgeni sayılacaktı ve iç açıları toplamı
her hesaplandığında duvara karaladığım el izim yok sayılacaktı..
ne zaman gelecekti çöllere ilmi ışıyan filozof? hangi tanrı bana kayıkların ve denizin yolunu gösterecekti?
iki insanın bir kemikten ölümüne kaçtığı doğumu inkar eden sahnede yerimi aldığımda maymunlarla aynı safta mı el çırpacaktım? hormonların kokusuna şölen şövalyeleri gibi
davetsiz gelen mitolojik sinekler ellerini ovuşturdukça sınırsız çölümüzde yeni bir baş bitiyordu..
kasıklarıma baktıkça ilahi bir iz aradım beni tekrar yukarılara çağıracak bir iz..
ancak gönderildiğim bu evrenle aynı gözüküyordum.
maymunların oyununu bozacak bir garabetim yoktu.
ellerimle kazıyarak kemiklerime ulaşmak istedim,üç ayaklı
inatçı , azgın ve hislere bulanmış köklerimi kökünden koparmak istedim.dışarı çıkamazdım ;sıkışıp kaldığım yer sulara hasret bir çölden ziyade suların kaplayacağı bir evren olmalıydı.zeka ve kırıntılarıyla ya da bedenimin üst tarafıyla ilgilenmiyordum. yalnızca üreyecek ve korkuları parmaklıklarından salıverecek insancıl dürtüleri yok görme isteği beni ateşlere itiyordu..

bir ses;ilk gecemde asılı kaldı dünyada ana rahminde çarmıha gerilmiş gibi..
.
soruları gereksiz bulan maymunlar; umursamaz aletleriyle
seher vaktini müjdeleyen aklı evveli kurban ettiler.

ÇİZEN : Bedirhan PEHLİVANLI
YAZAN: Emre YAZAN

20 Temmuz 2010 Salı

KEŞİŞ İLE UÇ UÇ BÖCEĞİ

Kullandıklarım değil , sevdiklerimdir kelimeler
Sarhoş dumanlar kaçışırken
Üstünden geçtiğim güzelliklerden arda kalan
Kimbilir ? onca zaman geçti
Aklımızı tutamıyoruz , aklımızda tutarken deliliği
Kelimelerim uğrunda esir oldular
Seni benden çok farkedip , içinden geçiyorlar
Çığlıklarım hep oldu ama
Bütün gökyüzünü titretir sanardım
Sandukamda saklanıyor olmalı bir cüce
Kendimden bir çocuk bekliyorum
Elleri nemli sokaklardan
Doğacak herkes gibi
Doğacak beni inandırdığın mutluluklarla döllediğin yerde...

YAZAN : Emre YAZAN

takibat

küçük bir pusu kurdum
kapısının ardına
kapıyı bastırsa duvara
yakalanacağımı biliyorum
o da biliyor
ama farkında değil
dolabını karıştırdı
kararını verdi
üzerinde siyah bir tişört
küçücük omuzları
gizlenmiş içten içe
yürüdü yavaşça
koridordan
ışıklı odaya
onu izliyorum
o da beni izliyor
ama farkında değil
üşüyen ellerini birleştirdi
karın hizalarında
tişörtüyle örtü üzerini
ben onu izliyorum
o ise benden saklanıyor
ama farkında değil
utanıp saklıyor her tarafını
neler yazıyor üzerinde
görmek istiyorum
onu izliyorum
kapının açık kalan karanlık çizgisinde
karanlık bir gözle
bakmaya çalışıyorum
kapı gıcırtısının gürültüsüne saklarken
göz kapanış seslerimi
onu seviyorum
o ise neyi sevdiğinin farkında değil
öpüyorum
yanağını kaşıyor

Yazan: Cömert Uygar ERDEM
Çizen: Bedirhan PEHLİVANLI

19 Temmuz 2010 Pazartesi

  ''esiri oldum ezginin
  geceye cesaretten ses düşürdüm
  uyusam ne çare
  ısınan sokağının taşı
  kalem seni buldukça
  uykuna duacı''



son hatırladığı bu dizeler oldu.saçları dolaşık denizin o gece anlattığı öyküye inanmıştı.kum tanelerinin üşümemek için birbirine sarıldığı hatırlayamadığı yaşlarına..
gözlerini ve sokağı ışıtan dumanına bakınca vapurları hatırlamak istemedi.. şehrin üstüne gerilen muşambanın altında plastik bir cenaze habire mezar değiştiriyordu..
bir zamanlar sırtında taşıdığı kırmızı pelerininin arkasında çırılçıplak bir kan-gövde reankarnasyonu
atlatıyordu sadece..
tüm çağlarda yaşamış gibi kıyafetlerin bile utancını
t/yaşıyordu.ellerinin kıyılarına kadar gelmiş yaşam özlerini tüm aksiliğiyle kol düğmelerine siliyordu..
hep böyle olurdu zaten; esrik bir şeytan ağzında köpüklerle
belirmeye görsün; tüm bedenim harflere bölünür , aynalara büyü yaptırırım.. parmaklarım ne kadar cellatsa , tırnak makasları o kadar cerrahi alet olur..
ölümü aklıma getiremedi bu pencereler , ölümlüyü düşündüm
keşke çizebilseydim resminizi perdelerim bana bend olmazdan önce..

ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI
YAZAN: Emre YAZAN

TERSİNE DÖNEN AYAKLARIM

Kararsız hırsızlar
Yanlışlarımı çaldılar
Doğrularla sabahladık
Tek kelime eden olmadı

Eski bir iç sıkıntısı
Perişan olup geldi
Zorunlu ziyaret saati kendimize
Bekçilerini özgür bıraktık sistemlerin
Delirmeyi akilane buldular

Beni bu hallere ben düşürdüm
Sen zorladın ben başladım
Atlatılabilir bilinmezlik
Tenimde kanının izi
Nefesimde yarım korkusu
Başlattım uğursuzluğu
İyilikten yol açana savaş yok
Saklanabilir kokuşmuşlukları kısırlaştırdılar
Cesur bir neslin devasa boğazı
Bizimle beslenir oldu

YAZAN : Emre YAZAN

KAVM-İ KÜL

senelerin ertesinde
ense köklerinde yapışkan ağrılar
sürtünen ayak derilerinin türediği sıcaklarda
metalik hırıltıların gevişine şuursuzluk ediyorum

kalabalıklar ezer geçer
eski kokuları koltukaltlarında becerir
gündönümünde taze terler
çıktığım yollar macundur ,erir

inançların ilk varolduğu sahneler
gözümde büyütür keşifleri
ucuz belalar uykular kadar hafifler
ayın kamçısı aklımın erdiği

YAZAN : Emre YAZAN

ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI

18 Temmuz 2010 Pazar

GÜZEL HAVALAR

şekerleri yakmışlar ılıklarda
dışarıdan geliyor yırtarsan zarlarını dünyaların
ezgi ezgi tütüyor dışımdan içime
şölen gibi karamel gökler yanmış;
tıkanmış akıl artıklarını dışlayalım diye
gözlerin önünden gitmeyen gece bulutları
beklemek ne büyük ahmaklık
yolları gözlenen güneşi geceden istemek
bu formül daha önce denendi
bu formül daha önce daha sonraydı
önce evren pencereye gebeydi
bu gece doğurganlık penceredendi
aşağı fırlattığım kızkardeşlerim düştükçe
yeni hayatlarına büyüdüler
dağılacak mı dersin şeytanın yokluğundan istifade mislik?
yarın uyanırmıyım dersin
gökkuşağının tüm renkleri üstümde uyumuş gibi?
tanrı itiraf etmelidir ki;
yaz akşamları sarhoş olanlar
hep kendisiyle röportaj yapıyor sanıyorlar
yumuşak bir meme hacmiyle ağzımıza dolacak olan güzel havalar
uydurduğum fakirliklere şaşırarak inanmamı istiyor
sevgiyle şekerleme dansı yapıyoruz
dokunduklarımız eriyor damlıyor
kafamız dağınık , toparlamak haddimize değil
pencereler farkedildiğinden bu yana açık...

ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI
YAZAN: Emre YAZAN

GECE ÇAVUŞU

tren raylarında bekliyor gibiyim..
gece düşürmedi buraya gecelerden düştüm
ellerim bağlı olmasa da dilsiz gibiyim
sesler duydum sesler uydurdum
ellerimle odamdan çıktım
kalbin dört odasına vardım
eşiksiz ..
aklın labirenti fikrimin hezimeti
utanç içinde kapılardan
kuru toprak tadlarından
razı gibiyim..
bu ne tuhaf bir birleşmedir
zaman ve güzellikten dibe çökmüş kıl noktalı virgül
midemin bulantısı aldığım nefese kardeş
kendinden geçmece yada kendini kendinden geçirmece
şiir sandığım tahtaların altından burnuma tozlar
birbirine benzettiğim sıfırları temize çeker gibiyim..

ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI
YAZAN: Emre YAZAN

AHŞAP AH ŞARAP

Tahtalarda uyanan kokuya
Gece duyduklarını anlat
Zincirlerde üreyen
Gürültü kemirgen
Senin değil, sesin değil
Ağlama kokuya, duyma gördüğünü
Hayalin alnında beyazsa da
Gözlerinde kapkara
Uykusu gelir ;düşkünlüğün vakti
Yere bakar ayağım ; çocuğum
Girip koluna gidesim geldikçe
Kaybolur ormanın ünü
Toz aldı başımı dinlendim
Beni okşayan elleri unuturum sanmışsın
Tende akıp giden kanın donması
Durgun suda bakışın donması
Sonra suyun çizgileri, alnın çizgileri
Benzetmek eşitliğin yazgısında yok
Su akıp gitti gözyaşımı da alıp içeri
Bağışladım aklıma gelenleri
Giydim bir çul ölüden masaldan
Gittim ağaçların davetine
Kondum bülbülün şarkısına
Ağladım aklımdan gidenleri...

ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI
YAZAN: Emre YAZAN

KORDONLAR

Koynumda birikenleri
Uykuya varmadan
Sabaha taşımaya
Boynumda zehirden yara ;sabaha
Tenime gün dokundu tütünden
Tersine dönen parmaklarım yüzüme
Çıkmazdın yoluma nefesine söner diye ışığım
Öylece bir korkudan bir korkuya uyanığım
Doğumun kıyısında sayıklayan dalga
Batım bahar; baharat
Rüyama geldi kahven; tadacaktım
Rüyayı da dünyadan saydım..
Yeşilden yeşile yine de değişmekti;oyunun
karanlıktı..
Gözlerim renk renk ne renk?
Bilmem boşluğu, Acıktım havası
İlkel betonumda ideal işgali
Ayaklarıma yapıştı..

ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI
YAZAN: Emre YAZAN

MÜJDE

                                   
   Hayalimin sulara kandığı
   Tek bir odada dört duvarlı şimdi ki zaman
     
   Işığı içimde , uzağı korku değil
   Temiz elbiselerle tapınma ziyareti
   Ben geldim.....

   Taş sıcak , deniz sıcak
   Beklerken asırlar , arasında tutuştum

   İsmin geldi bir damla tuz olurmuş
   Yandı dillerim gece , öbür yanım gece

YAZAN: Emre YAZAN
ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI

SUSANOĞLAN..

cismim buradayken eşya olabilmek
zor ;harf harf dokunmak
kumdan pencerelere
ellerim insanlığın parmak izlerini
kaybederken evine dön
kabuğunda yolculuğun tuzu
gece lumbuzlardan mürekkep kıyılara
uzandığım yengeç tutunmalarım..
üstümü bu kez örtmüş babam
geldiğim yollarda izim yok;iznin
al yüzümü , tersini
uyuştum benden bahsetmeyesin
dişlerinin arasında kayalara taşıdığın
kayalardaydım..
aklımı üflemiş bu kez sevgilim
eski bir etekte gözyaşımı avutabilmek
rüzgarla kurur deniz
al benliğimi ,tersini
tutuştum söndürmeyesin
günlerinin arasında koynuma girdiğin
ölgün çarşaflardaydım..
uykumu dinlemiş bu kez annem
toprak altı, gerçek üstü
derilerden kazınmış mektuplar
gitti geldi hikayem med-cezir
bir sen oldum bir annen
al sütümü , zehrimi
lal oldum aldırmayasın
sabah olmasın diye geceme sığınırım
hem ben ölürüm ,hem ben olurum

YAZAN: Emre YAZAN

Biz kim idik ?

bilinmeze kanca
duvar bir boyutsa
saatleri boynunda asılı yolcular
gölgelere inanmaz iken;
eşyalarla aldatıldılar

gönlün hükümsüzlüğünde
geçtiğin bir ansa
ıslak ve sefil adımlar
başlar mı biter mi

uykun vakitsiz bir kral
beşikler terazi ise
sallanan düşündür
eğ başını; yüz sür

nefesine karışamaz artık rüzgar
aklın ellerinde bir duaysa
kerahat vakti
buluttan bir ihram kuşansın
yeni gelecekler...

YAZAN: Emre YAZAN
ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI

kesat - tezat

ortasında durdum şehrimin
bir hikayem olsun ister miydim
doğmak gibi güneş gibi
buralarda akşam vakti damlara çıkıp kedimle konuşmadan önce
şehirde urbamı giyip kalabalıktan bir şeyler anlamak
ya da birşeyler anlatmak;
fer ister şimdi gözlere perde ister
nasılsa iğrenmiştim güruhumdan kanımdan başlayarak
sokaklar sıcaktı epey etler donuksa da
ateşle buluşmadan önce
sonunda damda betonun sıcağına kavuşacaktım
kızıllığını arzulamadığım bir histeriye kapılmış
haritalarda bile üstümüzde duran kaşifler
kaçıyorum merdivenlerden meridyenlere
açık denizler,gemiler ya da yol üstü kaktüsleri
sineklerin gürültüsünde bile uyuyabilirdim
katıksız seyrime şehir kayıtsız
adem elması sefer sayılı keşif uçakları
ben yutkundukça şehrimin midesine iniyor

YAZAN: Emre YAZAN
ÇİZEN: Bedirhan PEHLİVANLI